Türkiye’de diyabet artış hızı Avrupa’dan 3 kat daha yüksek

Türkiye Diyabet Vakfı toplumun şeker hastalığı konusunda bilinçlenmesi, diyabet büyüme hızının kontrolü, diyabetli hastanın bakım, izlem ve yaşam kalitesinin artırılması için yol haritasını ölçmek amacıyla Dünya Afiyet Örgütü (WHO) Avrupa Bürosu, Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF), Sağlık Durumu Bakanlığı ve 24 meslek kuruluşunun katılımıyla 2010 yılında “DİYABET 2020; VİZYON VE HEDEFLER” projesini başlattı. Yapılan iki çalıştay sonrası 600 sayfalık iki kitap yayınlandı.

2019 yılında Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) verilerine göre dünyada 20-79 yaşları aralarında tahmini 463 milyon diyabetli bulunmaktaydı. Bu sayı, bu yaş grubundaki dünya nüfusunun yüzde 9,3’ünü oluşturuyordu. 2030 yılına dek bu sayısının 578 milyona, 2045 yılına dek ise 700 milyona ulaşacağı IDF kadar ön görülüyor. Dünyada, 1,1 milyon çocuk ve ergenin Herif 1 şeker hastalığı olduğu varsayım ediliyor.

Türkiye’de diyabetli hastaların sadece yüzde 34’ünün şeker hastalığı konusunda bilgi sahibi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Sargın, toplumsal şeker hastalığı farkındalığını dinç bireylerin, şeker hastalığı açısından tehlike altındaki bireylerin, diyabetli bireylerin, sağlık çalışanlarının, afiyet yöneticilerinin ve devlet yöneticilerinin farkındalığı ile mümkün olacağına dikkat çekti. Sargın, bilinçlendirmede hasta eğitimleri, e-nabız sisteminde sürekliliği olan tarama bilgileri, 1’inci basamakta aile hekimlerinin takibi, sosyal medyada kontrollü iletişim ile daha iyi bir noktaya taşınabileceğini, bu konuda çalışan sivil toplum kurumlarıyla temasın arttırılmasının faydasını vurguladı.

Topluma hareket alışkanlığının kazandırması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Şahin, “Güneydoğu Anadolu mutfağından kaynağını bölge ulusal fastfood diyabeti hızlandırıyor” dedi.

Büyük şehirlerdeki yüksek nüfus ve yeşil alanların azlığı sebebiyle düzenli spor ve aktivitenin sınırlı olduğuna değinen Prof. Dr. Şahin, lokal yönetimlerin topluma hareketli hayat olanakları sağlayacağı bisiklet kullanımı da taşıyan projelere öncelik vermesine şive yaptı. Şahin, eğitim kurumlarında ve toplu besin yapılan işyerlerinde dinç beslenme işlerliği kazandırılması gerektiğini, buralarda beslenme uzmanı bulunması gerektiğini söyledi.

Türkiye’de 8,5 milyon hap kullanan diyabetli hastanın eğitimini 600 Endokrinoloji Uzmanı ve 650 şeker hastalığı hemşiresi ile yürütmenin mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, hasta eğitiminde şeker hastalığı eğitimli hemşirelerin ve diyetisyenlerin bulunmasının önemine, ayak bakımında podiatristlerin Türkiye’de çabuk atanması gerektiğine, eczacıların daha faal rol alabileceğine, uzmanlaşmış diyabet merkezlerinin yaygınlaştırılmasına ivedi ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.

Prof. Dr. Erol Bolu, birinci basamak sıhhat hizmetleri güçlendirilerek bütünleşik sağlık durumu hizmeti/ ekip hizmetinin verilmesinin sağlanmasına vurgu yaptı. Teletıp uygulamalarının yaygınlaştırılmasıyla hastaların evlerinde güvenilir ve dijital olarak takiplerinin olası olduğunu, fakat bu alanda yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Bolu, hastanın aktif katılımının ayrım yarattığını, bunun da eğitimle olası olacağını belirtti. Bolu, dijital entegre hasta kayıt takibi, e-konsültasyon, fazla performans uygulaması gibi uygulamalarla kronik rahatsızlık kontrolünde süratli yol alınabileceğini vurguladı.

Hastaya nitelikli vakit yarmak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Kaya ve Prof. Dr. İlhan Yetkin iyi bir şeker hastalığı yönetimi için güncel, kolay, anlaşılabilir ve uygulanabilir rehberlerle birlikte 1. basamakta tedavinin başlanmasının önemine, 2. ve 3. basamağa çok zorunlu vakaların sevk edilmesine, böylece sistemde bereketli bir akıntı sağlanacağına aksan yaptı.

Kaya ve Yetkin, hasta-hekim ilişkisinde kronik hastalık yönetiminde, çoklu organ yetmezliği oluşturan diyabet gibi hastalıkların klinik değerleme, eğitim gibi hizmetlerinde zaman baskısının olumsuzluk yarattığını, diyabet hastalarının takibi için merkezi tescil sisteminin önemli olduğunu, şeker hastalığı konusunda yetişmiş yetkin sıhhat personeli ve uzmanlaşmış merkezlerin yaygınlaşması gerektiğini belirtti.

“Bazı diyabet ilaçlarının boşuna aşırı sarfiyatı varken, bir takım yeni ilaçlara ulaşımda önemli engeller vardır” diyen Prof. Dr. M. Temel Yılmaz ise “İyi çare edilemeyen diyabet, en yüksek ölüm nedenleri arasında olan birçok kronik hastalığın hazırlayıcısıdır” dedi.

Prof. Dr. Yılmaz, diyabet alanında etki mekanizmaları ve etkinlik oranları birbirinden öbür onlarca yeni ilacın pazara girdiğini, ancak yeni pazara giren ilaçların büyük bir bölümünün Türkiye’de bulunmadığını söyledi.

Mevcut bir takım ilaçların endikasyon dışı ve gereksizce aşırı kullanımının devletin ilaca yaptığı ödeme yükünü artırdığını ve böylece hastanın yeni çare seçeneklerine ulaşımını engellediğini paylaştı.

Yılmaz, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı kıymetli çalışmalar olduğunu ama bu çalışmaların genişletilmesi öteki ilgili bakanlıkların, belediyeler gibi yerel yönetimlerin, STK’ların bulunduğu geniş platformların faal ülkü getirilmesiyle obezite ve diyabetle mücadelede daha etkin adımların atılmasının mümkün olacağını söyledi.

Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, “Hızlanan internet uygulamalarıyla ayrıca hastaların ayrıca diyabet sıhhat ekiplerinin online eğitimlerinin geliştirilmesi bu sorunla mücadeleye yardım olacaktır. Online sıhhat danışmanlık hizmetlerinin faal ve dürüst bir şekilde yürütülmeli ve alt yapının hızlıca oluşturulması gerekir” dedi.

“Şeker Hastalığı ve komplikasyonları, yüksek tıbbi maliyetler, üretkenlik kaybı, erken ölüm ve yaşam kalitesinin düşmesine yol açarak manâlı derecede ekonomik yüke niçin olmaktadır” diyen Prof. Dr. Hasan İlkova, maliyetin kayda değer kısmının komplikasyonlar (görme sorunları, böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalıkları, bacak-ayak amputasyonları) olduğunu vurguladı. İlkova, “Yani bu rahatsızlık teftiş edilebilirse maliyeti azalır. Yeni tedaviler/cihazlar/programlar hastalara avantaj sağlıyor, hastalığın direkt veya dolambaçlı maliyetlerine kısa/orta/uzun vadede artı etki yapıyorsa, doğru sıhhat teknolojileri değerleme yöntemleri ile inceleme edilerek hastanın çare seçeneklerine dahil edilmelidir” diye konuştu.

Prof. Dr. Selçuk Dağdelen ise teletıp konusuna değindi. Dağdelen konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı: Teletıp, gerçek tıbbın yerini alamaz. Fakat kronik hastalık yönetiminde hasta uyumunu arttırabilir, kronik hastalık önleme programlarında yardımcı olabilir. Teletıp uygulamaları için yönetmelik boşluğu dolayısıyla hukuki ve etik kaygılar vardır. Glisemik kontrolsüzlüğün şiddetli olduğu kritik hastalık ve hastalarda hastaneye yatışı gereken diyabetliler için “geçici” dedektör ve pompa geri ödemesi, makul bir seçenek olarak mutlaka geri ödeme açısından değerlendirilmelidir. Çocukluk çağı diyabetinde çağın gerisindeyiz. Glukoz Sensörleri halen geri ödeme dahilinde olmadığı için çocuklar günde 5-7 defa parmaklarını delmek zorunda kalıyor. İnsülin Pompası hayat kurtarıcıdır. İnsülin pompasında hastanın üstünde kalan finansal tartma fazla yüksektir. Bu iki konuda devlet desteğine acil gereklilik vardır.

Prof Dr İlknur Arslanoğlu, “Çağı tutmak, hatta “gelişmiş” toplumların ötesine de geçerek misal bir bakım programı oluşturmak ülkemiz için bir düş değildir’ dedi. Arslanoğlu, “Ülkemizde insülin kullanan çocuk diyabetlilerin sayısının 20-25 bin civarında olduğu düşünülmektedir. Bu nispeten ufak fakat manâlı grubun uygun denetim koşulları yaratılarak en gelişmiş diyabet teknolojilerinden yararlanmasının, çocuk iç salgı bezleri merkezlerinde tatmin edici şeker hastalığı hemşiresi, beslenme uzmanı, sosyal hizmet uzmanı, psikolog ve teknik destek elemanı taşıyan afiyet ekibi ile desteklenmesinin kısa, orta ve uzun vadede sayısız toplumsal yararları vardır” dedi.

Prof. Dr Şehnaz Karadeniz ise hasta hakları ile ilgili düzenleme/kanunlar yapılırken konu ile ilgili sağlık durumu uzmanları ve hasta örgütleri gibi sivil toplum kuruluşlarının istek ve görüşlerinin alınması gerektiğini vurguladı. Bilhassa geri ödeme sistemlerinde mağduriyetlerin oluşmaması için saha tespitlerinin değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Karadeniz, “Türkiye’nin diyabetle mücadelede başarılı olması için gereken data birikimi, tecrübe ve kaynakları vardır. D 2020 projesiyle toplanan dokümantasyon, ülkenin diyabetle mücadelesinde kayda değer eksiklerin giderilmesi açısından stratejik veriler sağlamaktadır” dedi.

Yorum yapın

SMM Panel PDF Kitap indir